Tasavvufta Veli; Allah’uZülcelâl’in, ilgi, himaye, yardım ve sevgisine mazhar olan, Allah’ın yakınlığını elde eden ermiş kimse manasına gelmektedir. Velinin iki manası vardır:
1-Fail vezninde, mübalağalı ismi fail anlamında kabul edilirse; ”Allah’a karşı kulluğunda herhangi bir eksiklik ve halel düşünülemeyen kimse ”demektir.
2-Fe’il vezninin mef’ul manasında olduğu düşünülürse “Himaye ve muhafazasını Allah’uZülcelâl’in deruhte ettiği kişi” anlamına gelmektedir.(Firuzabadi, el kamusul Muhid,4/583.Cürcani, Ta’rifat,253.M.ZekiPakalın, Tarihi Deyimleri ve Terimleri,3/589.Kuşeyri, sh.426-536.Tahanevi, Keşşaf,3/1528)
Hakikat ehlinin istilahında iki manası vardır:
1-Korumasını Cenab-ı Hakk’ın devamlı olarak üstlendiği kimsedir. Onda, isyan etme, günah işlemek, aşırılık ve kendi haline bırakılma yaratılmamıştır. Nitekim Cenab-ı Hak. Kur’an-ı Kerimde:”Salih kişilerin işlerini O deruhte etmiştir. O onların koruyucusudur.”(Araf Suresi,196)buyurur.
2-Allah’a ibadet ve taat işini üstlenen, araya bir isyan girmeksizin aralıksız olarak devamlı ibadet eden kimsedir.
Her iki şartta velayetin şartlarındandır. Nebinin masum günahsız olmasının şart olduğu gibi, velininde mahfuz hata ve günahtan korunmuş olması şarttır.
Aziz Kardeşlerim!
Sufiler velayeti tasavvuf yolunun aslı ve esası kabul etmişlerdir. Peygamber Efendimiz(s.a.v):”Allah’ın kulları içinde öyle kimseler vardır ki, onlar nebi ve şehid değildirler. Fakat kıyamet gününde, Cenab-ı Hakk’ın kendilerine bahşettiği lütuf ve makamlardan dolayı nebi ve şehidler onlara gıpta ederler. Bir Arabî:”YaResulallah, onlar kimlerdir. Haber verir misiniz? Diye sorduklarında, Resulullah(s.a.v):”Onlar, aralarında herhangi bir neseb bağı ve maddi bağ bulunmadan Allah’ın muhabbeti ve rızası için birbirlerini sevenlerdir. Vallahi onların yüzü, o gün nur gibi parlamakta ve kendileri de nurdan minberler üzerinde oturmaktadırlar. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar, insanlar üzüldükleri zaman onlar üzülmezler. Buyurdu. Ve sonra: ”Haberiniz olsun! Allah’ın velilerine asla bir korku ve hüzün yoktur. Ayetini okudu.
”(YunusSuresi,62-64.Abdurrezzak, el Musannef,11/201.İbn Hanbel, Müsned,5/343.Taberani, el-Mucemül Kebir,3/290,H.No:3433)
“Kendilerine bakıldığında sana Allah’ı hatırlatan kimseler öyle kimselerdir ki, onların üzerinde Allah tarafından verilmiş zahiri bir görüntü vardır. Allah’ın Celal nuru, Kibriya heybeti, vakar ünsü onları kaplamıştır. Bu durumda onlara bakan kimse Allah’ı hatırlar. Çünkü onun üzerinde melekût âleminin eser ve nurları vardır. Bunlar velilerin sıfatıdır. Kalp, bu şeylerin madeni ve yerleştiği yerdir. Yüz, kalpte olanı, bir şekilde çekip dışa yansıtır. Kalpte Allah’ın marifet nuru ve ilahi emirlere iteat ziyası hâkim olunca, bu nur, yüze etki eder, dışa yansır. Sen böyle bir yüze bakınca, sana hayır ve takvayı hatırlatır. Bu da sende iyi hal ve ilme meyli artırır. Bunlar ise sıdk ve hakka sevk eder. Böylece sende istikamet oluşur. Kamil insanın yüzünde parlayan Allah’ın nuru Hak talibine Allah’ın Celal ve Cemal’inin azametini hatırlatır. Böyle bir nuru görmek insanı nâkıs ve rezil işlerden alıkor.”
(Hâkim, Tirmizi, Münavi, Feyzül Kadir,3/467-468)
Ashab-ı Kiramdan birisi
Efendimize(s.a.v):”Müminlerin en hayırlısıkimdir? Diye sorunca, Efendimiz(s.a.v)de: ”Kalbimahmum her mümin” diye cevap verdi. Bizde kalbi mahmum ne demektir? Dedik. Efendimiz(s.a.v)de: ”Takva sahibi, tertemiz, içinde günah, zulüm, kin ve hased bulunmayan kalptir. Buyurdu.(Hâkim, Tirmizi, Hatmül Evliya,366)
Ebu Hureyre (r.a)ın rivayetinde, Peygamber Efendimiz(s.a.v):”Herkim Benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, Ben ona harp açarım. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle Bana yaklaşmamıştır. Kulum Bana devamlı nafile ibadetleri ile yaklaşır. Bunun sonucunda Ben onu severim. Bir kere onu sevdim mi, Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer Benden bir şey isterse onu verir, Bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim, korurum…..
Bu kudsi hadiste geçen veliyullah tabiri, Allah’ı bilen, ibadetlerine eksiksiz muntazam ve ihlâsla devam eden kimse kastedilmiştir.
Veliyyullah, takva ve taatleAllah’uZülcelâl’in dostluğuna talip olduğu için, Allah’da onu muhafaza ve ona yardımını garanti ederek dostluğa kabul eder. Allah’uZülcelâl’in sünnetine göre, Allah’ın düşmanının düşmanı dost, düşmanın dostu da düşmandır. Öyleyse, Veliyyullahın düşmanı Allah’ın da düşmanıdır. Bu durumda Veliyyullaha düşmanlık eden ona harp açmış gibi olur. Ona harp açanda sanki Allah’a harp açmış gibi olur.Bu kudsi hadiste geçen veliyullah tabiri, Allah’ı bilen, ibadetlerine eksiksiz muntazam ve ihlâsla devam eden kimse kastedilmiştir.
Veliyyullah, takva ve taatleAllah’uZülcelâl’in dostluğuna talip olduğu için, Allah’da onu muhafaza ve ona yardımını garanti ederek dostluğa kabul eder. Allah’uZülcelâl’in sünnetine göre, Allah’ın düşmanının düşmanı dost, düşmanın dostu da düşmandır. Öyleyse, Veliyyullahın düşmanı Allah’ın da düşmanıdır. Bu durumda Veliyyullaha düşmanlık eden ona harp açmış gibi olur. Ona harp açanda sanki Allah’a harp açmış gibi olur.
Kulun Allah’a yaklaşması ile ilgili olarak Ebu’l-Kasım el-Kuşeyri(k.s) derki:”Kulun Allah’a yakınlığı önce imanı ile sonra ihsanı ile vukua gelir. Allah’ın kuluna yakınlığı dünyada ona lütfedeceği irfan ile ahirettede, Rıdvan ile vukua gelir. Bu ikisi arasında Allah’ın çeşitli nimetleri, ikramları ayrıca tecelli eder.
Kulun Hakk’a yakınlığı halktan uzaklığı ile kemalini bulur. Allah’ın ilim ve kudretiyle yakınlığı bütün insanlara şamildir. Lütuf ve nusretiyle yakınlığı ise havassa mahsustur. Ünsiyetiyle yakınlığı ise, velilere hastır.”
Hadisin zahiri, Allah’ın kula olan sevgisinin farz ibadetlerden sonra, nafile ibadetlere devamı ile tahakkuk edeceği ifade edilmektedir.
Ebu Ümame (r.a)rivayet ettiği bir hadisi şerifte, Efendimiz (s.a.v):”Ademoğlu!Sen,Benim yanımda olana, sana farz kıldıklarımı eda etmedikçe ulaşamazsın.? ” Müslimin rivayetinde de: ”Bakın araştırın, kulumun, farzdaki eksikliğini tamamlayacak nafile ibadeti varmı?” buyurur.
Nafilelerle Allah’a yaklaşmaktan murad, öncelikle farzları mükemmel yapmaktır. Farzları ihlal ve ihmal etmek değildir.
Hadiste açıklama gerektiren bir husus, Allah’uZülcelâl’in, kulun, kulağı, gözü, eli, ayağı, kalbi v.s. olması meselesidir?
Bu bir temsildir. Zahiri muraddeğildir. Benim emrimi tercihte Ben onun gözü ve kulağı oldum. O taatimi sever, Bana hizmeti tercih eder. Tıpkı bu, organlarını sevdiği gibi. O kulum her şeyi ile Benimle meşguldür. Beni razı etmeyecek şeye kulak vermez. Gözüyle de sadece emrettiğime bakar. Ben, ona gözüyle ve kulağıyla ulaşacağı maksatlar kılarım. Ben, ona düşmanına karşı yardımda, tıpkı, gözü, kulağı, eli, ayağı gibi olurum. Ben, işittiği kulağı koruyucusu olurumda, dinlenmesi helal olmayan şeyi dinlemez, gözünü ve diğer organlarını da öyle korurum.
Allah’ın kulunu sevmesi halinde, hoşlanmayacağı şeyden kulu nefret ettirerek onu yapmasına mani olur.
Velayet;(evliyalık) da Bâtıni ve zahiri olmak üzere ikiye ayrılır:
2-Zahiri velayet: Beşeriyetin mazhariyetine göredir. İnsanlığın tahammülü ile vücud bulmuştur.
ir kısmı umumi, bir kısmı ise hususidir.
Umumi olan, bütün enbiyanın, evliyanın ve tevhid ehlinin velayetidir.
Hususi olan ise, Hz.Muhammed Mustafa(s.a.v)ya ve onda fani olan kutuplara mahsustur.
Bir velayet hangi mertebede vaki oluyorsa, o mertebeye göre isim alır. O mertebe ve makamlardan süzülen bir veli ise o nisbette Hakk’a tekarübeder. Velayet-i Hassa-i Muhammediye”tahakkuk edinceye kadar süzülür. Üçler, yediler, kırklar gibi. Bazı veliler buna mazhardır.
Velayet, velinin sıfatıdır. İki türlü velayet vardır:
1-Velayeti Amme
2-Velayeti Hassa
Velayeti Amme İslam şeriatının farz ve vacip derecesindeki emirlerini eda etmek için çabalama ve gayret gösterme haline denir. Bunu yapmak her mükellef mümin için zaruri bir görevdir. Bu yüzden bu gayret içindeki bütün müminler bunun kapsamına girer. Cenab-ı Hak: ”Allah inananların dostudur. Zira onları karanlıklardan kurtarıp, aydınlığa çıkarır.”(Bakara Suresi,257)buyurur.
Velayeti Hassa:Süluk erbabına ait olan velayettir. Bu kulun Hakk’da fenasından ve Hakk’la bekasından ibaret bir haldir. Farz ve vacip amellerde ileri gitmekle birlikte, Kur’an’ın zikir ve tefekkür konusundaki emirlerine sarılarak, ayakta, oturarak ve yanları üzere yattıklarında bile zikir ve fikir uyanıklığına ermiş, murakabeden gafil olmayan, bütün ibadetlerinde “ihsan” denilen Allah’ı görüyormuşçasına kulluk şuuruna ulaşmış kişilerin halidir. Kurb ve huzur hali bu makamdadır.
Sâlik, dinde kemalin zirvesine ermeye can atan kimsedir. İmam Şevkani, velayetullah adlı eserinde, velayete açılan yolun şartlarını şöyle sıralar:
1-Sağlam bir inanç ve teslimiyet.
2-Farzları yerine getirip, yasaklardan sakınmak. Emir ve yasaklar, zahir ve batın olmak üzere iki türlüdür. Zahiri emirler; Namaz, Oruç, Zekât, Hac ve benzerleri. Zahiri yasaklar; İçki, Kumar, Zina v.s.
Bâtıni farz ve emirler ise; İhlâs, sıdk, emanet, tevbe ve sabır. Bâtıni ve manevi yasaklar ise; Riya, su-i zan, gıybet, nemime, türü şeylerdir.(Velayetullahvet-tarik ileyha,(Nesr İbrahim Hilal, Kahire, sh.350-405)
3-Farzların edasından sonra nafilelere devam, kulu Hakk’a yaklaştırır. Nitekim bir hadisi kutside: ”Kulum Bana nafilelerle yaklaşır. Hatta Ben onun gören gözü, tutan eli, işiten kulağı, yürüyen ayağı olurum. Buyrulur.(Buhari, Rikak,38)
Nafile, farz ve vacip ibadetlerin, farz ve vacip ölçüsünden fazla yapılması demektir. Nafileler; Namaz, oruç, zekât, hac, zikir, salatu selam ve tesbih türü ibadetlerdir.
Velayetin şartı: Kur’an ve Sünneti muhafazadır. Velayet dünya dadaahirette de aralıksız devam eder. Velayet insanı kâmilin makamıdır. İnsan-ı kâmil bi’lasale Peygamber Efendimiz(s.a.v),bi’lvekale peygamberler ve onların varisleridir.
VELİNİN ALAMETLERİ
1-Kalbin nefret, aldatma, hainlik, hased, kin, kibir, hırs, aç gözlülük, hilekârlık, nifak, riya ve benzer kötü hasletlerden salim olmasıdır.
Bu kötü hasletler ancak, dünyaya rağbet eden, bağlanan ve dünya için iki büklüm olan kişilerin kalplerinde bulunur.
2-Hem meclislerde hemde halvet halinde Allah’dan başkasını zikretmezler, ancak Onun yaptıklarını tefekkür ederler, sadece Onun ihsanının çeşitliliğine nimetlendirişinin büyüklüğüne, nimetlerinin güzelliğine bakarlar. Ancak Allah için amel ederler. Allah’tan başkasından korkmazlar.
VELİNİN SIFATLARI
1-Rahmet, acıma, elemleri hisseden her canlıya rikkat-i kalp (kalp inceliği)sahibi olmasıdır.
2-Evliyaullahın ve Allah’ın ihlâslı kullarını diğer insanlardan ayıran en değerli sıfatlardan biriside, meleklerin hakikatini ve onların nasıl ilham ettiklerini bilmeleridir.
Evliyaullahın en üstünleri, nebiler, nebilerin en üstün olanları resuller, resullerin en üstün olanları ulül-azm olanlardır. Bunlarda; Hz.Nuh (a.s),Hz.İbrahim (a.s),Hz.Musa (a.s),Hz.İsa (a.s) ve Hatemül Enbiya Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v)dir. Peygamberler masumdur, veliler ise mahfuzdur. Korunmuş olduklarından günahdaisrar etmezler.
Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v)ya uymadan, bir velinin kişiyi Allah’a ulaştıracağına inanan kimse, şeytanın dostlarından bir kâfirdir.
Evliyaullah, muttaki müminler olduğuna göre, kul imanı ve takvası nispetinde Allah’ın dostudur. Kimin imanı ve takvası kâmil olursa, Allah’a dostluğu kâmil olur.
Evliyaullah ittifak etmişlerdir ki, bir kimse havada uçsa, suyun üzerinde yürüse de Hz.Muhammed Mustafa’ya(s.a.v) uyup uymadığına, emrini tutup tutmadığına, nehyinden kaçınıp kaçınmadığına bakmadıkça onun bu durumuna aldanılmaz. Peygambere, İslam’a uyuyorsa geçerlidir. Aksi takdirde, bir takım harika işleri Yahudi, Hristiyan, kâfir, müşriklerde yapabilmektedir.
Allah dostları Kur’an’ın ve Sünnetin dışına çıkamazlar. Onlar Allah’ı, Allah’uZülcelâl’de onları sever.
Veliye, peygamberini takip etmek suretiyle ardından hitap edilir. Nebiye ise bir takip etme olmaksızın önünden hitab edilir.
Veliye peygamberinin perdesi ardından hitab edilir. Nebi ve Resule perde ve başka bir nebi vasıtası olmaksızın hitab edilir.
BİR CEVAP YAZ