Tasavvuf, Kur'an-ı Kerim'e ve Hz. Peygamber'in ((Sallallahu aleyhi vesellem) SÖZ, hal ve hareketlerine ittiba etmeye bağlıdır. Nitekim tasavvuf büyüklerinin ifadeleri de bunu göstermektedir.
İmam Ebü Süleyman ed-Darani (kuddise sırruhü| (v. 215/830) şöyle buyurmuştur: Bazan günlerce kalbime süfilere gelen ince nükteler (hikmet ve haller) gelir. Fakat ben iki adaletli şahit olan Kur'an ve Sünnet'e başvurmadan onları kabul etmem.
İmam ahmed b. EbüI-Havari (kuddise sırruhu) (v. 230 /844-45) şöyle buyurmuştur:
Her kim Resülullah'ın (Sallallahu aleyhi vesellem)sünnetine tabi olmadan bir amel işlerse o amel batıldır.
İmam Zünnün-i Mısri (kuddise sırruhu) (v. 245 /859) şöyle buyurmuştur:
Allah Teala'yı seven kimsenin alametlerinden biri de, Allah'ın habibine (Sallallahu aleyhi vesellem) ahlakında, davranışlarında, emirlerinde ve sünnetlerinde tabi olmaktır.
İmam Bayezid-i Bistami (kuddise sırruhu) (v. 234/848) şöyle buyurmuştur:
Kendisine kerametler verilmiş birinin, havada uçtuğunu bile görseniz hemen ona aldanmayın! Allah Teala'nın emir ve yasaklarına riayet ediyor mu, O'nun koyduğu sınırları muhafaza ediyor mu, şeriatın hükümlerini hakkıyla yerine getiriyor mu, ona bakın!
İmam Ebü Hafs en-Nisabüri (kuddise sırruhü) (v. 264/878) şöyle buyurmuştur:
Kim ki her zaman işlerini (bknz59)ve hallerini Kur'an ve Sünnet ile ölçmez ve kalbine gelen havatırı (düşünceleri) kusurlu bulmazsa (tenkide tabi tutmazsa), biz onu erler divanında görmeyiz.
İmam Ebü Hamza el-Bağdadi (kuddise sırruhü) (v. 289/902) şöyle buyurmuştur:
Her kim Hak Teala'nın yolunu bilirse, o yolda sülük yapması (ilerlemesi) kolaylaşır. Allah Teala'ya giden yolda ise; söz, hal ve hareketlerde Resülullah'a (Sallallahu aleyhi vesellem) tabi olmaktan başka bir kılavuz yoktur.
İmam Ebül-Kasım Cüneyd-i Bağdadi (kuddise sırruhü) (v. 297/909) şöyle buyurmuştur:
Kim Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerif öğrenip amel etmez ise tasavvuf yolunda kendisine tabi olunmaz. Zira bizim yolumuz, Kur'an ve Sünnet'e bağlılık üzere kurulmuştur.
İmam Ebül-abbas İbn ata el-Edemi kuddise sırruhu (v. 309/922) şöyle buyurmuştur:
Kim şeriatın edeplerine sarılırsa Allah Teala onun kalbini marifet nuruyla nurlandırır. Emirlerinde, davranışlarında ve ahlakında Resülullah'a (Sallallahu aleyhi vesellem) mutabaat etmekten daha şerefli bir makam yoktur.60
İmam Ebü ali es-Sekafi (kuddise sırruhü) (v. 328/939) şöyle buyurmuştur:
Allah Teala amellerden sadece doğru olanını, doğru olanından da sadece halis olanını, halis olanından ise sadece sünnete uygun olanını kabul eder.61
İmam Ebül-Kasım Nasrabadi (kuddise sırruhü) (V. 367 / 978) şöyle buyurmuştur:
Tasavvufun esası
Kur'an ve Sünnet'e sımsıkı sarılmak, nefsin kötü arzularından ve bid'atlardan uzak durmak, şeyhlere hürmet etmek, insanları mazur görmek, vird ve zikirlere devam etmek, ruhsat (bazı mazeretlerden dolayı asli hükmün gereğine uymamayı meşru hale getiren geçici hükme) ve yorumlara (bu zikredilenleri yapıp yapmamakta bir kaybının olmadığı düşüncesine) göre hareket etmeyi terketmektir.62
Şeyh abdülhalik-ı Gucdüvani (kuddise sırruhu) (v. 575 /1179) bir vasiyetinde şöyle buyurmuştur:
Ey oğul! Sana ilim ve edep öğrenmeni ve bütün hallerinde takva sahibi olmanı tavsiye ediyorum. Selef-i salihin yoluna tabi ol. Sünnet ve cemaatten ayrılma. Fıkıh ve hadis ilmini öğren. Cahil süfilerden uzak dur. Daima cemaatle namaz kılmaya dikkat et.63
Şeyh Ebü'l-Hasan eş-Şazeli (kuddise sırruhu) (v. 656/ 1258) şöyle buyurmuştur:
Eğer keşfin Kur'an ve Sünnet ile çelişirse, keşfi terkedip Kur'an ve Sünnet'e sarıl. ardından nefsine, Allah Teala, Kur'an ve Sünnet'e tabi olmakla hataya düşmekten korunacağım hususunda bana kefil olmuştur. ancak keşif, ilham ve müşahede hususunda kefil olmamıştır de. Bununla beraber süfiler, Kur'an ve Sünnet'e uygun olmayan keşif, ilham ve müşahede ile amel edilmemesi gerektiği hususunda ittifak etmiştir.64
İmam EbüI-abbas ahmed el-Mürsi (kuddise sırruhu) (v. 685/1287) Şöyle buyurmuştur:
Kutublar, kutubluk makamına; evtadlar,(bknz65) evtadlık makamına; veliler de velilik makamına ancak Resülullah'a (Sallallahu aleyhi vesellem) tazimde bulunmaları, onu tanımaları, onun şeriatını yüceltmeleri ve edeplerine riayet etmeleri sebebiyle ulaşmışlardır.66
İmam Şeyh Bahaeddin Şah-ı Nakşibend (kuddise sırruhu) (v. 791 /1389) şöyle buyurmuştur:
Bu tarikatın üç edebi vardır:
Allah Teala'ya karşı olan edep. Bu, müridin zahirde ve batında Allah Teala'nın emirlerini yerine getirerek, yasaklarından sakınarak,
O'nun dışındaki her şeyden bütünüyle yüz çevirerek kulluğunu kamil manada yerine getirmesidir.
Resülullah'a (Sallallahu aleyhi vesellem) karşı olan edep. Bu, müridin,
(Resülüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (al-i İmran 3/31)
mealindeki ayet-i kerimenin makamında tamamen kaybolup bütün hallerinde bu makamı gözeterek hareket etmesi, Resülullah ın (Sallallahu aleyhi vesellem) Hak Teala ile halk arasında bir vasıta olduğunu ve her şeyin O'nun yüce emirlerinin tasarrufu altında olduğunu bilmesidir.
Şeyhlere karşı olan edep
Bu, müridler için gereklidir. Çünkü şeyhler, Resülullah'a (Sallallahu aleyhi vesellem) mutabaat etmeleri sebebiyle Hakk'a davet etme makamına erişmiştir. Dolayısıyla mürid, şeyhlerin huzurunda da gıyabında da onların hallerine uygun hareket etmesi, onlara tabi olması ve eteklerine yapışması gerekir.67
İmam abdülvehhab eş-Şa'rani (kuddise sırruhu) (v. 973/1565) şöyle buyurmuştur:
Süfilerin hepsi; giyiminde, yemesinde, uyumasında, sözünde ve davranışlarında Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi vesellem) sünnetinden bir karış bile ayrılan kimsenin süfilerin elbisesini giyse de onlardan olmadığı hususunda ittifak etmiştir. Nasıl ki müctehidler, Kitap ve Sünnet'in zahirine muhalif olan her türlü sözden uzaksa Allah dostları da o kimselerden hem dünyada hem de ahirette uzaktır. Müctehidler, Eğer bizim sözümüz, Resülullah'tan (Sallallahu aleyhi vesellem) rivayet edilen sahih nakillere muhalefet ederse, bizim sözümüzü atıp Allah Resülü'nün (Sallallahu aleyhi vesellem) sözüyle amel edin demişlerdir. Efendim İbrahim ed-Desüki de (rahmetullahi aleyh), Nefsini şeriatın ibriğine hapsedip hakikat mührüyle mühürlemeyen kişi, kervanımızda yürüse bile bize tabi olanlardan değildir buyurmuştur.68
Şeyh ahmed el-Haznevi |kuddise sırruhu) (v. 1369 / 1949) şöyle buyurmuştur:
Ey kardeşlerim! Size gereken pak şeriata, kolay ve ak olan sünnet-i seniyyeye tabi olmaktır.69
Kısacası tasavvufun ıstılah olarak ortaya çıkması ve kullanılması, tabiin ve tebeu't-tabiin dönemine kadar gecikmiştir. Fakat söz ve amel yönünden ileride açıklanacağı gibi tasavvuf, Kur'an ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi vesellem) sünnetine dayanır. Dolayısıyla Kur'an ve Sünnet ile çelişen her amel ve hali terkedip Kur'an ve Sünnet'e dönmek farzdır.
Büyük alimlerin Tasavvuf ve Süfiler Hakkındaki Övgüleri
Sana ilim ehli meşhur imamların tasavvufun önemi ve tasavvuf erbabının methi hususundaki bazı sözlerini nakledeceğim:
Şeyh alaeddin Muhammed el-Haskefi rahmetullahi aleyh) (V. 1088/1677) şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz ki Ebü ali ed-Dekkak, bu tarikatı Ebü'l-Kasım en-Nasrabadi'den aldığını söylemiştir. Ebü'l-Kasım ise kendisinin Şibli'den, Şiblfnin Seri es-Sakati'den, Seri es-Sakati'nin Ma'rüf-i Kerhi'den, Ma'rüf-i Kerhi'nin Davud et-Taf'den, Davud et-Taf'nin ise ilmi ve tarikatı İmam Ebü Hanife'den (kuddise sırruhüm) aldığını söylemiştir. Bu zatların her biri tasavvufu övmüş ve faziletini ikrar etmiştir.70
İmam Malik (rahmetullahi aleyh) (v. 179/795) şöyle buyurmuştur:
Her kim ki tasavvuf terbiyesi alır fakat fıkıh öğrenmezse, o kişi zındık olur. Her kim fıkıh öğrenir fakat tasavvuf terbiyesi almazsa, o kişi fasık olur. Her kim de ikisini bir araya toplarsa, o kişi hakikat ehli olur.71
İmam Şafif (rahmetullahi aleyh) (v. 204/820) şöyle buyurmuştur:
Süfilerle arkadaşlık yaptım, onlardan duyup istifade ettiğim en güzel şey şu üç sözdür:
Vakit kılıçtır. Eğer sen onu kesmezsen (değerlendirip istifade etmezseni, o seni keser.
Eğer sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, o seni batıl ile meşgul eder.
Kendini yok saymak, günahtan korunmaya bir vesiledir.72
Bir diğer sözünde ise şöyle buyurmuştur: Bana dünyanızdan şu üç şey sevdirildi:
Meşakkat ve zorluğa götüren şeyleri terketmek,
Mahlükata yumuşak davranarak onlarla iyi geçinmek,
Tasavvuf ehlinin yoluna uymak.73
Bir şiirinde ise şöyle buyurmuştur:
Hem fakih hem süfi ol, sakın biriyle yetinme,
Ben Allah hakkı için sana nasihatte bulunuyorum.
Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,
Öbürü ise cahildir, nasıl yapar ıslahı?
İmam ahmed b. Hanbel (rahmetullahi aleyh) (v. 241 /855) şöyle buyurmuştur:
Yeryüzünde süfilerden daha faziletli olan bir topluluk bilmiyorum,74
İmam Yafii, İmam ahmed b. Hanbel (rahmetullahi aleyhima) hakkında şöyle buyurmuştur:
İmam ahmed, büyüklüğüne rağmen bazı arif süfilerin yanına çokça gidip gelirdi. Kendisine, Bu şeyhin yanına bir şey rivayet etmek için mi gidip geliyorsun? denildiğinde İmam ahmed, İşin başı olan takvaya -veya marifetullah haline sahip olduğu için ona gidip geliyorum diye cevap vermiştir.75
İbn Ebü Ya'la (rahmetullahi aleyh) şöyle buyurmuştur:
Ebü Said İbnül-a'rabi (kuddise sırruhu), ahmed b. Hanbel'in (rahmetullahi aleyh), tasavvuf imamlarından Ma'rüf-i Kerhi (kuddise sırruhu) hakkında, O, abdallardan olup duası makbul olunan bir zattır dediğini zikretmiştir. Bir keresinde İmam ahmed b. Hanbel'in (rahmetullahi aleyh)
bulunduğu mecliste Ma'rüf-i Kerhi'nin (kuddise sırruhal adı geçmişti. Orada hazır bulunanlardan biri, O, ilmi olarak yetersiz biridir dedi. Bunun üzerine ahmed b. Hanbel (rahmetullahi aleyh), Sus! Allah seni muhafaza etsin. İlimde Ma'rüf'un (kuddise sırruha) ulaştığı dereceden başka bir derece murat edilebilir mi! diye karşılık verdi.76
İmam ahmed b. Hanbel (rahmetullahi aleyh), süfilerle arkadaşlık kurmadan önce oğluna,
Oğlum! Hadis ilmine yönel. Şu kendilerini süfi diye isimlendiren kimselerle oturmaktan kaçın. Zira çoğu zaman onların içinde dininin hükümlerini bilmeyen cahiller olabilir derdi. Daha sonra Ebü Hamza el-Bağdadi (kuddise sırruha) ile arkadaş olup süfilerin hallerini öğrendiğinde oğluna şöyle nasihatte bulunmaya başladı:
Oğlum! Süfilerin meclisine katıl. Çünkü onlar; ilim, murakabe, Allah korkusu, zühd ve gayretleriyle bizden üstün olmuşlardır.77
Şeyh Ebü Bekir el-Verrak (kuddise sırruhu) (v. 280/893) şöyle buyurmuştur:
Kim zühd ve fıkıh olmaksızın kelam ilmiyle yetinirse, o kimse zındık olur. Kim fıkıh ve kelam ilmi olmaksızın zühd ile yetinirse, o kimse bid'at ehli olur. Kim kelam ve zühd olmaksızın fıkıh ilmiyle yetinirse, o kimse fasık olur. Kim de bunların tümünde ilim sahibi olursa kurtuluşa erer.78
İmam Cüneyd-i Bağdadi (kuddise sırruha) (v. 297 /909) şöyle buyurmuştur:
Eğer Allah Teala'nın bu göğün altında dostlarımız ve kardeşlerimizle konuştuğumuz şu ilimden (marifet ilminden) daha şerefli bir
ilim yaratmış olduğunu bilseydim, muhakkak onun peşine düşer ve onu elde etmeye çalışırdım.79
Bir diğer sözünde ise şöyle buyurmuştur:
Bizim bu ilmimizi tasdik etmek, veliliktir. Bundan dolayı şayet bu ilim sana ihsan edilmemişse, hiç olmazsa ihsan edilen kişileri tasdik et. Zira böyle yaparsan bu ilim üzerine sağanak sağanak yağmasa da ince ince yağar.80
İmam Yusuf er-Razi (rahmetullahi aleyh) (v. 304/916) şöyle buyurmuştur:
İlmi ancak edeple anlarsın. amelin ancak ilimle sahih olur. Hikmeti ancak amelle elde edersin. Hikmetle de zühdü anlar ve zühd haline ulaşmaya muvaffak olursun. Zühdle dünyevi arzuları terkedersin.
Dünyevi arzuları terketmekle ahirete rağbet edersin. ahirete rağbet etmekle de Allah Teala'nın rızasını elde edersin.81
İmam Gazali (rahmetullahi aleyh) (v. 505 / 1111) şöyle buyurmuştur:
Kesin olarak anladım ki; özellikle süfiler, Allah'ın yolunda olan kimselerdir. Onların yaşantıları, yaşantıların en iyisidir. Yolları yolların en doğrusudur. ahlakları da ahlakların en güzelidir. Hatta süfilerin yaşayış ve ahlakını değiştirmek ve daha hayırlısına dönüştürmek için akıllı kimselerin aklı, hikmet sahiplerinin hikmeti ve şeriat ilimlerinin sırlarına vakıf alimlerin ilmi bir araya getirilse yine de bunu başaramazlar. Çünkü süfilerin zahir ve batınlarındaki tüm hal ve hareketleri, nübüvvet kandilinin nurundan elde edilmiştir. Zira yeryüzünde nübüvvet nurunun ötesinde kendisiyle aydınlanılacak daha güçlü bir nur yoktur.82
İmam Fahreddin er-Râzt (rahmetullahi aleyh) (v. 606/1210) şöyle buyurmuştur:
“Süfilerin sözünün hulâsası şudur: Marifetullaha giden yol, kalbi (kötü hasletlerden) tasfiye etmek ve zâhiri ilgilerden arındırmaktır. Bu, güzel bir yoldur.”
Yine şöyle buyurmuştur:
“Tasavvuf ehli, tefekkürle ve nefsi cismani alakalardan (dünyevi arzulardan) soyutlamakla meşgul olan bir topluluktur. Onlar, sırlarını ve kalplerini Allah Teâlâ'nın zikrinden boş bırakmamaya gayret ederler. Onlar, beşer topluluklarının en hayırlılarıdır.” 83
İmam Sühreverdi |kuddise sırruhü) (v. 632 /1234) şöyle buyurmuştur:
“Süfi şeyhler, farz olan ilimleri öğrenmek için bütün gayretlerini sarfetmiş, onu hakkıyla öğrenerek emir ve yasakları hakkıyla yerine getirmiş, Allah Teâlâ'nın onları muvaffak kılmasıyla bu mesuliyetten kurtulmuşlardır. Onlar Allah Teâlâ'nın,
“Habibim! O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolundugun gibi istikamet üzere ol!" (Hüd 11/112) âyet-i kerimesinde emrettiği istikamet hususunda Resülullah''a (sallallahu aleyhi vesellem) tâbi olarak bu yolda istikamet üzere olduklarında ise Allah Teâlâ onlara ilimlerin kapılarını açmıştır.” 84
İmam Şa'râni (rahmetullahi aleyh) şöyle buyurmuştur:
“Allâme İzzeddin b. Abdüsselâm (rahmetullahi aleyh) (v. 660/1262), 'Bizim sahip olduğumuz ilim dışında kendisiyle Allah Teâlâ'ya yaklaşılan başka bir yol var mıdır” derdi. Daha sonra Ebü”1-Hasan eş-Şâzeli'nin (kuddise sırruh) talebesi olunca süfilerin yolunu övmeye ve şöyle söylemeye başladı:
Şüphesiz bu süfiler, şeriatın zahiri ve hakikatiyle amel ederken diğer insanlar ise sadece zahiriyle amel etmişlerdir.
Devamında ise şöyle buyurmuştur:
Benim bu sözümün en doğru delillerinden biri de ilimde yüksek mertebelere ulaşsa da fakih bir kimsede hiçbir zaman keramet gerçekleşmemesidir. Fakat fakih, amel hususunda onların yolunu takip etmesi durumunda kendisinden keramet zuhur edebilir. Zira kerametler mucizelerin dalıdır. Keramet, şeriata tabi olmanın doğruluğu hususunda bir delildir.85
Kadıların kadısı İmam Taceddin es-Sübki (rahmetullahi aleyh) (V. 771/1370) şöyle buyurmuştur:
Allah Teala süfileri muhafaza etsin, onları güzel makamlarda ağırlasın, bizi ve onları cennette bir araya getirsin. Onlardan olmadığı halde onlar gibi görünenlerin çokluğu sebebiyle, onların hakiki halini bilmemekten kaynaklanan birçok söz ortaya atılmıştır. Onlar, dünyadan yüz çevirip vakitlerinin çoğunu ibadetle geçiren kimselerdir.
İmam Sübki (rahmetullahi aleyh) daha sonra tasavvufun tanımlarından bahsetmiş ve sonunda şöyle buyurmuştur:
Hulasa olarak onlar Allah'ın dostlarıdır. Yine onlar anıldıklarında rahmet inmesi umulan ve duaları yağmura / berekete vesile olan seçkin kullardır. Yüce Allah onlardan ve onların vesilesiyle bizden de razı olsun. 86
İmam Şatıbi (rahmetullahi aleyhi (v. 790 /1388) şöyle buyurmuştur:
Süfiler, inançlarını sünnete tabi olma üzerine inşa etmiştir. Onlar, Ehli sünnetin ittifakıyla Allah Teala'nın mahlükatı arasındaki seçkin kullarıdır.87
Kısacası tasavvuf yolu, mütekaddim alimler tarafından nesilden nesile kabul görmüş ve talep edilmiştir. Onları kötüleyenlerin ancak onların yolunu bilmeyen, Hak yola karşı kör olan, nefsi sebebiyle haset sahibi olan ve Allah Teala'nın kalplerine perde indirmesi sonucu nefsinin isteklerine kapılan kimseler olduğunu görürsün.
59 Başka bir nüshada sözlerini şeklinde geçmiştir.
60 Kuşeyri, er-Risale, 1/38, 58, 61, 68, 69, 79, 103, 107.
61 Sülemi, Tubakatli's-Safiyye, s, 275,
62 Kuşeyri,er-Risale, 1/145.
63 Fahreddin ali Safi, Reşehat, s. 55.
64 Şa'rani, ef-Tabakatü7-Kübra, 2/4.
65 Evtad: Merkezinde bulunduğu doğu, batı, kuzey ve güney olarak dört yöne nazar eden ve veliler silsilesi içinde yer alan bir zümredir.
66 Şa'rani, et-Tabakatü71-Kübra, 1/134.
67 o abdülmecid el-Hani, el-Hadaiku'i-Verdiyye, s. 189
68 Şa'rani, el-ahlaku7-Metbüliyye, s. 45, 46.
69 ahmedel-Haznevi, Mektübat, s. 228 (127. Mektup).
70 İbn abidin, Reddü'-Muhtar, 1/60. İmam Şa'rani (kuddise sırruhu), el-Minenü1-Kübra isimli kitabında şöyle buyurmuştur: Eğer bir kimse, Şayet tasavvuf yolu meşru bir şey olsaydı, müctehid imamlar muhakkak tasavvuf konusunda kitaplar yazardı. Halbuki onların bu hususta bir kitap yazdıklarını kesinlikle görmedik derse, ona şöyle cevap veririz: Müctehid imamların tasavvuf konusunda kitap yazmamalarının nedeni, bulundukları asırlardaki insanlarda kalp hastalıklarının oldukça az olması, riya ve nifaktan fazlasıyla selamette olmalarıdır. Bulundukları asırdaki insanların riya ve nifaktan uzak olmadıklarını var sayacak olsak bile, bu durum kendilerinde neredeyse hiç kusur görünmeyen çok az sayıda insanda bulunurdu. ayrıca müctehidlerin o zamanlarda en büyük gayretleri; tabün ve tebeut-tabiin ile şehir ve köylere yayılan, her ilmin temel unsuru olan ve kendisiyle tüm hükümlerin ölçülerinin bilindiği delilleri bir araya getirmeye yönelikti. Şüphesiz bu da bazı insanların dini hükümlerin temel bir unsuru olmayan kalbi amelleri konusunda münakaşa etmekle meşgul olmaktan daha önemliydi. Hatta bunu yapsalardı asıl yapılması gerekeni yapmamış olabilirlerdi. Hiçbir akıllı kimse; İmam Ebü Hanife, İmam Malik, İmam Şafii ve İmam ahmed (rahmetullahi aleyhim) gibi zatların nefislerinde riya, ucb, kibir, haset veya nifak gibi hasletler olduğunu bildikleri halde nefisleriyle cihad ve münakaşa etmediklerini kesinlikle iddia edemez. Eğer onlar nefislerinin bu afet ve hastalıklardan selamette olduğunu bilmeselerdi diğer tüm ilimlerden önce bunları tedavi etmekle meşgul olurlardı.
71 ali el-Kart, Mirkatü'-Mefatih, 1/335. Yani, kim nefsini kötü ahlaklardan temizleyip güzel ahlaklarla süslemeden şer'i hükümleri; fıkh-ı ekber olarak bilinen akaid ilmini ve fıkh-ı asgar olarak bilinen fıkıh ilmini öğrenmeyi talep ederse, bu onu fasıklığa düşürebilir. Zira insan nefsini arındırmaz ve süslemezse, tabiatı gereği fasıklığa götüren bazı manalara dalar. Kim de ger hükümleri bırakıp tasavvuf ilmini talep ederse, o kişinin ayağı zındıklık batağına kayabilir. Çünkü bu kişinin ahlakı şeriatın bağlarından ayrılmıştır.
72 Süyüti, Te'yidü'I-Hakika,s. 12.
73 aclünf, Keşfu'l-Hafh, 1/394.
74 Şemseddin İbn Müflih, el-adabü'ş-Şer'iyye, 2/323,
75 abdullah b. Esad el-YafIf, RavzW'r-Reyalın, 8. 24-23; Neşrii'1-Mehasini'l-Galiye, s, 398.
76 İbn Ebü Ya'la, Tabakat4'I-Han&bile, 1/382.
77 ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi, Camiu'i-Usül fi'l-Evliya, 2/200.
78 Ebü Nuaym, Hilyetü'i-Evliya, 10/236; Sülemt, Tabak4tt4's-Süfiyye, s.180
79 Kuşeyri, er-Risale,2/573.
80 İbn ataullah el-İskenderi, LefaifU'1-Minen, s. 13.
81 Sülemi, Tabakatü 's-Süfiyye, s. 154.
82 Gazali, el-Münkız mine'd-Dalal, s. 177-178
83 Fahreddiner-Râzi, İtikâdâtü FırakıT-Müslimin veT-Müşrikin, s. 72-73. 84 Sühreverdi, Avârifü7-Madrif, 8. 73-74.
85 Şa'rani, el-Envarü1-Kudsiyye, 2/46.
86 Taceddin es-Sübki, Muidü'n-Niam, 8. 93-94,
87. Şatıbi, el-Muvafakat, 5/242.
BİR CEVAP YAZ