13 Aralık 2023, 23:36 tarihinde eklendi

Nefsin Mertebeleri

Nefsin Mertebeleri

insanın enfüsî (subjektif) aleminde bulunan nefis yedi merhaleye ayrılmıştır. Tasavvuf ıstılâhında buna Etvar-ı Seb’â denir.Sırası ile;

1-Nefs-i Emmâre,

2-Nefs-i Levvâme,

3-Nefs-i Mülhime,

4-Nefs-i Mutmainne,

5-Nefs-i Radiyye,

6-Nefs-i Merdıyye,

7-Nefs-i Safiye (Nefs-i Kâmile)

şeklinde isimlendirmişlerdir

Kişi, “Nefs-i Emmâre”de iken kendisini yaratan Allâh’a ve onun emri olan İslâm dinine karşı isyân ve inkârda inat ediyor demektir. Nefs-i Emmâre, münker ve günâh olan şeyleri işlemeye teşvik ve emreden nefistir. Allâh’ın ibâdet için emrettiği ve câmilerden semâya yükselen ezân sesi, günâhkâr kişinin kulağına etki etmiyor ve günâhları için caydırıcı etkisi olmuyorsa, o şahsın hâlet-i rûhiyesi Nefs-i Emmârede’dir. Kur’ân’daki:

{اِنَّ الـنَّفْسَ َلاَ مَّارَةٌ بِاالسُّوۤءِ}

“İnne’n-nefse le emmâretun bi’s-sûi“Çünkü nefis kötülüğü şiddetle emreder”  âyet-i kerîmesi nefsin bu makamına işâret eder.

“Nefs-i Levvâme”de kişi günâhı hem işler hem de pişmanlık duyar. Tövbeye temayül gösterir. Örneğin; seher vakti yatağında yatan kişi, ezân sesini duyduğu halde sıcak yatağından kalkıp abdest alıp namaz kılmaz, bununla beraber vicdânen büyük bir rahatsızlık duyabilir. Adını Kur’ân’daki { وَ لاٰ اُقْسَمُبِالـنَّفْسِ الـلَّـــوَّامَةِ }

Velâ uksimu bi’n-nefsi’l-levvâmeh” “Levvâme “pişmânkar” olan nefse kasem ederim ki” âyetinden almaktadır.

Nefs-i Mülhime”de kişi günâhlardan uzak durmakla beraber geçmişte işlemiş olduğu birtakım günahlara da meyli kalmıştır. İlhâm ve keşfe mazhar olmaya başlayan, hayır ve şerri idrâk edebilen, şehvetin isteklerine direnen “nefis”tir. Örneğin; yatağında yatan kişi, ezân sesini duyduğu anda icâbet ederek ibâdetini yapar. Yâni günâh işlemediği gibi pişmanlık da duymaz.

Adını, Kur’ân’ın “Fe elhemehâ fücûrehâ ve takvâhâ” Şems 7-8  “Andolsun nefse ve ona bir takım kâbiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilhâm edene” âyetinden almıştır.

“Nefs-i Mutmainne”de kişi şeksiz şüphesiz ve ibâdetlerden haz duyup kalben tatmin olmuştur. Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlâk ile hemhâl olmuştur. Bu makamda beşeriyet fenâ bulup “Nûr-u Muhammedî” zuhûr ettiğinden dolayı nefis, “hitâb-ı ilâhî”ye mazhar olmuştur. Örneğin; bu nefis mertebesindeki kişi, yüce emre icabet ettiği gibi büyük bir hazla ibâdetine devam eder. Onun için tek sevgili Allâh’tır. Baktığı her şeyde onu görür. Bunu sadece diliyle söylemekle kalmaz, tüm organlarını onun için seferber eder. Adını, “Yâ eyyühe’n-nefsü’l-mutmainneh…”  “Ey itmi’nâna ermiş itaatkâr nefis…!” Fecr -27)  âyetinden almıştır.

“Nefs-i Râdiye”: Gerek hayır gerek şer türünden, kendisi ve başkaları hakkında tecellî eden kazâ hükümlerine tereddütsüz teslim olup rıza gösteren nefsin makamıdır. Kur’ân’daki “İrci‘î ilâ rabbiki râdiyeten…” Fecr -28) “Sen ondan râzı olarak Rabbine dön” âyeti, bu makama işâret sayılmaktadır.

“Nefs-i Merdiyye”: Allâh ile kul arasında rızânın müşterek vasıf olduğu, kulun Allâh’tan, Allâh’ın kuldan râzı olduğu makamdır. “İrci‘î ilâ rabbiki râdiyeten merdiyyeh” “Sen ondan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön” âyeti bunu göstermektedir.

Nefs-i Kâmile veyâ Sâfiye”: Bu makamda sâlik, bütün marifet sıfatlarını kazanarak irşâd mevkiine yükselir. Bu makam, vehbîdir.

İşte “Tarîkat”ın gâyesi, insanı benliğinden (Nefs-i Emmâre) den kurtarıp sevilen “Nefs-i Mutmainne”ye ulaştırmak hatta daha ileriye götürmektir. Kişi, Tarîkat’ta talim edilen usûller dairesince çalışarak dördüncü basamağa yükselince, bütün kötü huy ve alışkanlıklarını bırakır. Böylece başta sadece dil ile ikrâr eden nefis, kalp ile de tasdîk edince, sûrette (şekilde) kalan îmân, sîreten de(özü itibariyle) tamam olur. O halde Tarîkat, îmânın taklitten tahkike (yâni hakikate) yükselmesine sebep olur. Kişide îmân hakikat olunca, ibâdetler de riyâdan, gösterişten arınarak ihlâsa (sadece Allâh için olmaya) dönüşür.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *