Münkir
Münkir Dilimize Arapçadan geçmiş olan Münkir kelimesi, ''inkar' kelimesinden türetilmiştir. İnkar, hakikati reddetmek ve batıla inanmak anlamına gelirken münkir de inkar eden, gerçeği yalanlayan demektir. Allah'ın birliğini, Velileri, gönderilen elçileri, Kuran'ı Kerimi ve hesap gününü inkar edenler için de aynı kelime kullanılır. Pek çok insan görürsün ki kendilerine önceki devirlerde yaşayan velilerden bahsedilince onları kabul ve tasdik ederler; fakat kendi zamanlarında yaşayan velilerden bahsedilince onları inkâr ve reddederler. Halbuki bu insanlar, gerektiği zaman kendi devirlerinde yaşayan velileri topluca zikrederek (onların bereketiyle) Allah'tan yardım istemektedirler.
Bu şekilde, velilerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek, yahudice bir tutumdur.
Velileri kabul ve ret konusunda inanan insanlar üç kısma ayrılır:
-Bir kısım insan, önceki devirlerde yaşayan velileri kabul eder, fakat sonraki devirlerde yaşayanların veliliğini inkâr eder. Bunlar, insanlarm en kötü durumda olanlarıdır.
-Bir kısım insan, önce ve şimdiki zamanda velilerin varlığını kabul eder fakat onların yaşadıkları zamanda halkın içinde gizli olduklarını Söylerler. Böyle düşündükleri için Allah onları, bu velilerin bereketinden (terbiye ve feyzinden) mahrum bırakır,
-Bir kısım insan da zamanlarında yaşayan velileri kabul eder, onlar! anır, onların bereketiyle pek çok hayır elde eder, kendilerini yüceltir; lara karşı son derece hürmetli davranır. Bunlar Allah'ın, kendisine ulaştırmak ve huzuruna yaklaştırmak istediği saadet ehli kimselerdir.
İbn Atâullah-ı İskenderi Hikem adlı eserinde der ki:
“Velilerine ancak kendi zatına delil olan şeyleri delil yapan ve onlam ancak huzuruna ulaştırmak istediği kimseleri ulaştıran Allah'ı tesbih ederim (0'nu her türlü noksanlık ve kusurdan uzak tutup yüceltirim).”
Hayırlı işlerde muvaffak olmak ancak yüce Allah'ın yardımı ile mümkündür.
Velilere münkirlik yapanlar üç gruptur
1. Kibirli, zalim idareciler
2. Katı fakihler.
3. Taklitle yaşayan avam halk.
Bu üçüncü grup için Allah Teâlâ'nın şu âyeti uygun düşmektedir. “Onlardan bir grup vardır ki ümmidir; kitabı (okumasını ve yazmasını) bil. mezler, bildikleri ancak birtakım yalan yanlış şeylerdir.”
Onların ilmi olmadığı için, hak ile bâtılı birbirinden ayıramazlar; on. lar sadece rehber bildikleri kimseleri taklit ederler. Bu kimselerin vebaj ve günahı, onları veliler hakkında güzel itikadın bereketinden mahrum eden ve Allah dostlarını tenkit etme tehlikesinin içine sürükleyenlerdir,
İbnü'l-Bennâ es-Sarakusti, velileri inkâr edenlerin halini çok güzel ifade etmiştir. O, nazım halinde der ki:
“Allah seni korusun, sadık bir arkadaşın söylediği şu gerçeği bil: Gerçekten halk, tahkik halinden (hakikat ilimlerinden) uzaklaştılar.
Çünkü onlar, nefislerin ve kalplerin cahili olup insanın maneviyatını hiç tanımadılar. Onlar, peşine düşülmeyecek basit işlerin peşine düştüler.
Bu kimseler hep maddiyat ve bedenle meşgul oldular. Halbuki her şey onlardan uzaktadır, Cenâb-ı Hak ise onlara çok yakındır.
Onlar bilmedikleri şeyi inkâr yoluna gittiler ve görülen maddenin ötesinde bilinecek hiçbir şey yoktur zannettiler.
Vera” (takva) ve gerçek akıl sahibi bir hakikat ehli onları mana âlemine çağırınca onu inkâr ettiler, zındıklıkla suçladılar ve bid'at çıkarttığını söyediler. Onların hiçbiri, kendi anlayışının üstünde bir anlayış ve kendi bildiginin ötesinde bir ilim görmez.
Onlar manevi mertebeleri görmekden perdelidirler. Aslında bu durumda kimseye Alim ve talip demek yanlıştır.
Bahrül medid tefsir sayfa 357
BİR CEVAP YAZ