13 Aralık 2023, 23:18 tarihinde eklendi
Menzil ziyareti
Müridin mürşidine karşı edebi ve adabı nasıl olmalı ?
Mürşid i Kamil den maksat Allahu Tealanın rızasıdır Peygamber efendimizin yoludur, Burada sevgi saygı edep ve adap kişinin ZAT ına yani şahsına nefsine yapılmaz mürşidden maksat Allah rızasıdır bütün sevgi ve saygılar Allah'a yapılır mürşit burada köprü vazifesindedir doktoru mürşiddir.
-Mürid şeyhinin yanına gitmeden önce abdest almalıdır. Çünkü abdest, feyiz almayı artırır. Ayrıca bütün günahlarından tövbe edip ilim iddiasını ve dünyevi bağları kalbinden atmalıdır.
-Şeyhinin yanına mütevazi, itaatkâr ve başı öne eğik bir halde girmelidir.
-Sağ elini öpmelidir.
-Yarından ayrılırken geriye doğru adım atarak uzaklaşmalıdır.
-Yanındayken ayakta beklemelidir. Şeyhi kendisine otur derse işaret ettiği yere oturmalıdır.
-Elini öpeceği sırada şeyhinin seccadesine basmamalı, eliyle katlamalıdır
-Şeyhinin yanında kalbine farklı şeyler getirmemelidir. Çünkü bunlar onun kalbine geldiği gibi şeyhinin de kalbine yansıyabilir ve o da bundan rahatsız olur.
-İçinden şeyhinin yanından ayrılmayı geçirmemelidir.
-İzni olmadan konuşmaya başlamamalıdır.
-Yüzüne uzun süre bakmamalıdır. Çünkü bu edebe aykırıdır. Aksi takdirde şeyhinin heybeti kalbinden düşer ve aldığı feyiz kesilir.
-Seyrü sülük talebinde sadık olmalıdır.
-Şeyhi onun eksikliğini dile getirdiğinde veya diğer müridlerin yanında azarladığında yahut imtihan ve musibetlere mâruz kaldığında ona karşı kalbini muhafaza etmelidir.
-Bir mürşid arayışına giren mürid, zikri geçen Muhammedi vârisin şartlarının şeyhinde olduğunu ve ona tâbi olanların da ibadet, ilim, ahlâk ve ilâhi marifetleriyle öne çıktıklarını gördükten sonra şeyhinin kâmil, irşad ve terbiye hususunda da tam bir ehliyet sahibi olduğuna, şeyhinin ve tarikatının da en faydalı şeyh ve tarikat olduğuna inanmalıdır. Çünkü inancı bu şekilde olmazsa kalbi başka bir şeyhe ve tarikata yönelir. Böylelikle ondan aldığı feyiz kesilir. Başta elde ettiği fayda yok olur ve ilâhi yardım kapısı kapanır.
-Mürid şeyhinden istifade edebilmesi için ona hürmet göstermeli ve onu zamanındaki tüm insanlardan daha fazla sevmelidir. Zira şeyhe karşı asıl edep ona olan muhabbettir. Şeyhini nefsinin sevdiği bütün şeylerden daha çok sevmeyen kimse tarikatta ilerleyemez. Büyükler, muhabbetin şartı olarak müridin şeyhi hakkında ileri geri konuşanlara karşı kulağını tıkaması gerektiği hususunda ittifak etmiştir. Mürid, kimsenin şeyhini kınamasını kabul etmez. Hatta bütün halk, hep bir ağızdan onu şeyhinden soğutmak istese de başaramaz. Kalbinde şeyhinin muhabbeti öyle bir hale gelir ki yiyecek ve içecek bir şey bulamadığında şeyhine bakmakla yetinir.
-Mürid, hal, vâkıat (manevi olay), keşif ve kerametini şeyhinden gizlememeli, kendisine sorduğu tüm sorulara cevap vermelidir.
-Tövbe ve istiğfarla üstesinden gelemediği bir havâtıra (kalbe gelen düşünceye) müptela olursa onu şeyhine anlatmalıdır. Bu düşünce şeyhi veya tarikat, yahut nefsinin düşünceleri hakkında olsa bile yine de şeyhine söyleme. lidir. Hatta bir doktor gibi o düşünceyi giderip tedavi etmesi için bunlar, hemen şeyhine anlatmalıdır. Aksi halde kalbinde o düşünce bulunduğu sürece feyiz kapısı ona kapanır. Ayrıca mürid şeyhe düşüncesini söylemeyip, “Şeyhim keşif sahibidir, benim durumuma vâkıftır” da dememe. lidir. Çünkü şeyh keşfi yorumlamada bazan yanılabilir. Evliyanın keşifte yaptığı hata müctehid fakihlerin ictihadda yaptığı hata gibidir.
-Mürid, şeyhinin saklı kalması gereken sırlarını gizlemelidir.
-Şeyhinin sözünden insanlara yalnızca anlayacakları kadarını aktarmalıdır.
-Mürid şeyhinin sevdiğini sevip, buğzettiğine buğzetmelidir.
-Bir kimseden şeyhi hakkında hoşuna gitmeyen bir şey duyduğunda bunu gidip şeyhine anlatmamalıdır. Gücü yettiğince güzel bir şekilde ve delillerle cevap vermelidir. Bu münkir kişi düşüncesinden dönmezse ondan uzaklaşmalı ve onunla birlikte olmamalıdır.
-Şeyhi bir konuyu onunla istişare ettiğinde işi ona bırakmalıdır. Fakat şeyhi istişarede ısrar ederse, “Belki iş şöyledir, fakat sizin düşünceniz daha doğru ve güzeldir” demelidir.
-Şeyhi davet etmedikçe onunla birlikte bir şey yememelidir.
-Zaruri bir durum olmadıkça önünde yürümemelidir.
-Şeyhinin uyuduğu yerde uyumamalıdır. Yastığını, tesbihini kullanmamalıdır. Bunları onun yanındayken de o yokken de yapmamalıdır.
-Şeyhinin şahsi bardağından içmemelidir. Yerinde oturmamalıdır. Ancak şeyhi emrederse bunları yapabilir.
-Mürid, şeyhinin huzurunda takkesiz olmamalıdır.
-Şeyhinin bulunduğu tarafa doğru ayaklarını uzatmamalıdır.
-Şeyhinin gördüğü bir yerde abdest almamalıdır.
-Mürid, şeyhinin yanındayken oturuşunda edebe riayet etmelidir. Ayrıca şeyhinin yanında çok oturmamaya dikkat etmelidir. Aksi takdirde şeyhi gözünde sıradanlaşır ve kalbinden ona olan hürmeti gider: Bu durumda şeyhin bereketinden mahrum kalır.
-Mürid, huzurdan kalkarken sırtını şeyhe dönmeden ona yönelerek kalkar ve duvar gibi bir şeyin arkasına geçene kadar yüzünü dönmez.
-Mürid, şeyhinin odasına girdiğinde şeyhi orada değilse, oradaymış gibi edepli bir şekilde oturmalıdır.
-Şeyhi hayattayken de vefat ettikten sonra da kalbinde ailesinin, müridlerinin ve onu sevenlerin muhabbetini bulundurmalıdır. Mümkün mertebe şeyhinin sevinip razı olacağı işler yapmalıdır.
-Mürid, şeyhinin yanından ayrılmak istediğinde müsaade almalıdır.
-Huzurunda uyumamalı, esnememeli, bir şeye dayanarak oturmamalı veya bağdaş kurmamalıdır. Fakat şeyhi emrederse bunları yapabilir.
-Mürid, farklı yorumlara çekmeden şeyhinin emrettiği bir şeyi bir an evvel yerine getirmeye ve yasakladığı bir şeyden de hemen kaçınmaya çalışmalıdır. Zira emir ve nasihati ilk anlamından farklı yorumlamaya çalışmak ve ertelemek istifadeyi kesen en büyük etkenlerdendir.
-Mürid, şeyhinin telkin ettiği zikirleri yapmalı ve izninin olmadığı tüm virdleri terketmelidir. Çünkü şeyh feraseti ile müride hangi zikrin uygun olacağını bilir. Bu feraset, Allah Teâlâ'nın nurundandır.
-Mürid, bâtıni ve zâhiri temizlikte, hallerinde ve dini konularda şeyhinin ahlâkı üzere olmak için gayret etmelidir.
-Mürid, şeyhinin kalbini kendisinden soğutacak bir şey yapmamalıdır. Zira şeyhin rızası Allah Teâlâ'nın rızasını gerektirir ve gazabı da Allah Teâlâ'nın gazabını gerektirir. Bu durum babanın durumuna benzer. Fakat şeyh babadan daha üstündür. Çünkü o sadece Allah Teâlâ'nın emrettiklerini emreder.
-Mürid, şeyhinden keramet göstermesini istememelidir.
-Zikrini değiştirmesini veya gördüğü bir rüyanın tabirini ya da başına gelen bir olay hakkında bir şey söylemesini talep etmemelidir. Aksine ihtiyacını söyler ve susar. Şeyhi ona cevap verirse onu dinler
-Şeyhi cevap vermezse cevap vermek zorunda kalmasın diye yanında, ayrılır ve bir beklenti içinde olmaz.
-Mürid, şeyhinin bildiği bir ilmi başkasından öğrenmemelidir. Fakat şeyhi bilmiyorsa veya talim ile meşgul değilse birini tavsiye et. mesi için kendisiyle istişare eder. Şeyhi birini tavsiye ederse hangi hal. de olursa olsun ondan öğrenmelidir. Şeyhi, “Dilediğin birinin yanın da ilim öğren” derse mürid; tasavvuf ehli, mütevazi, halim, yumuşak kalpli, salih, ilmi ile amel eden bir âlim bulup ondan ilim öğrenir.
-Şeyh, müridi yolculukta veya yolculuk dışında ilim ve zikir meclislerinde bulunması yerine tasavvuf ehlinin hizmeti için vazifelendirirse bundan sıkıntı duymamalıdır. Çünkü şeyh, müridini onun için hayırlı gördüğü hizmetlerde vazifelendirir. Mürid, şeyhinin bu görevlendirmesinden rahatsızlık duyarsa veya başka bir şeyle meşgul olmarun daha faziletli olduğunu düşünürse şeyhine verdiği ahdi bozmuş olur. Zira şeyh, Resülullah'ın /sallallahu aleyhi vesellem) ümmeti adına vekilidir. Şöyle ki onları manevi makamlardan düşürecek şeylerden sakındırır ve onları ilerletip yüceltecek şeyleri de emreder. Bazan müridlerin istekleri, ucb (kendini beğenme), riya ve insanlar arasında şöhret ve övgüye sebep olabilir. Dolayısıyla hüsrana uğrayanlarla haşrolur.” bknz 477
Rivayete göre bir şeyh, müridlerinden birine ahırda katır bakımı ile ilgilenmesini emreder. Şeyhin vefatı yaklaşınca büyük müridleri hilafet için izin ister. Şeyh ise, bana falancayı getirin, der, Ahırda hizmet eden müridi getirirler. Şeyh bir seccade serer ve ona, “Tarikattaki kardeşlerinle konuş” der. O da birtakım derin hususları farklı şekillerde onlara açıklar. Orada bulunan müridler hayret içinde kalır. Hilafet için izin isteyenler de isteklerinde” döner ve bu müridden etkilenir, O gün şeyhten sonra posta bu mürid geçer. Bu kıssada” anlaşılacağı üzere müride neyin fayda vereceğini şeyh müridden daha iyi bilir.
-
Mürid, özellikle tasavvuf ehli olmayanların yanında şeyhinin emiz ve yasaklarını iyi kavramalıdır, hatta işaretle bile anlamalıdır.
-
Şeyh müride gömlek, ayakkabı veya cübbe gibi bir şey hediyettiğinde bu hediyeye hürmet göstermeli ve başkasına vermemelidir.
-Çünkü şeyhi verdiği bu hediyede dünya ve ahirette müride yetecek ve onu Allah Teâlâ'ya yaklaştıracak evliyaullahın bir sırrını saklamış olabilir. Hatta büyüklerin ahlâkından bir kısmını onun için bu hediyede bir araya getirmiş olabilir. Nitekim Resülullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Ebü Hüreyre radıyallahu anhi için bir elbisede birtakım güzellikler saklamış ve o elbiseye sarılmasını istemiştir. O da bundan sonra hiçbir şeyi unutmamıştır.” bknz 478
Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah'a (sallallahu aleyhi vesellem, "Yâ Resülallah senden çok hadis işitiyorum fakat unutuyorum dedim. Resülullah |sallallahu aleyhi vesellem),“Cübbeni yere ser' dedi. Ben de serdim. Sonra mübarek elleriyle bir şey alıp cübbenin üzerine koyar gibi yaptı. Sonra bana, “Cübbeni toplayıp ona sarıl" dedi. Ben de cübbeme sarıldım ve ardından hiçbir şeyi unutmadım” (Buhâri, İlim, 42 (nr. 119).
-Şeyhlerin yaptıkları faydasız değildir. Zira makamları boş işler yapmaktan yücedir.” bknz 479
Şeyh Abdülvehhâb ez-Züli (kuddise sırruhü, Medâricü's-Sâlikin adlı eserinde şöyle der: “Bir şeyh müridine cübbe hediye etti. Sonra müridin bu cübbeyi ayaklarının üzerine serdiğini görünce ona, “Ey oğul! Tasavvuf ehlinin hediyelerine karşı edebini koru ve ona hürmet et dedi.”
-Mürid, yalnızca şeyhine intisap etmekle ve yolunun doğruluğuna inanmakla yetinmemelidir. Emrettiği veya yasakladığı konularda ihmalkâr davranmamalıdır. “Şeyhimin nazarı, himmeti yeterlidir” dememelidir. Çünkü bu, tarikatı bilmemektir. Bazı sahabiler Resülullah'a (sallallahu aleyhi vesellem), “Cennette seninle beraber olmak istiyorum” dediğinde Resülullah (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
“Çokça namaz kılarak bana yardımcı ol.”480Müslim, Salât, 43 (nr. 489)
-Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) sahabenin yalnızca peygambere güvenmeyip amel etmesi gerektiğini vurgulamiştır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) başka bir hadis i şerifin de ise şöyle buyurmuştur.
Ameliyle geri kalan kimse nesebi ile ilerleyemez (müslim,zikir,11(nr2699)
-Mürid, şeyhinin ona dargınlığını kolay ve basit bir şeymiş gibi karşılamamalıdır. Tarikat ehli zatlar şöyle buyurmuştur: “Bir şeyh müridine darıldığında bu durum ona ağır gelip etkilenmez ve çabucak mürşidinin gönlünü almaya çalışmazsa Allah Teâlâ ona gazap eder.”
-Şeyhi, müridinin isteklerine karşı çıkarsa mürid sabretmelidir. Zira bu, şeyhin müridden sadakat kokusu aldığını gösterir. Şeyh, bu sadakati farketmeseydi ona karşı olmaz, yabancılara davrandığı gibi onun bu isteğini nezaketle karşılardı. Çünkü mürid, bin defa nefsini öldürmedikçe Allah Teâlâ'nın yolunda ilerleyemez. Zira nefse karşı yapılan her muhalefet bir ölümdür. Nefsin arzuları ise bitmez.
-Mürid, şeyhinin kendisiyle tatlı konuşmasına aldanarak onun yanında en üstün makama geldiğini düşünmemelidir. Çünkü şeyhlerin idare hususunda kullandıkları üsluplardan biri de zayıf olan müridlerine karşı tatlı konuşarak, ihsanda bulunarak ve fazla emir vermeyerek onların kalplerini ısındırmaktır. Bu müridler tarikatta ilerlediklerinde şeyh dilediği gibi davranır; onları azarlayarak uyarabilir, güzel yiyeceklerden ve uykudan da alıkoyabilir.
-Mürid, şeyhinin yaptığı işlere kalben itiraz etmemelidir. Tevil edebiliyorsa tevil etmelidir. Çünkü şeyh yaptığı işlere müridinden daha hâkimdir. Ayrıca müslümanlara nasihat etme hususunda da ahid sahibidir. Şeyhin hata yaptığı varsayılsa bile müridin şeyhinin emrine göre hareket etmesi daha doğru ve bereketli olur. Böylece Hz. Musa aleyhisselâm) ve Hz. Hızır'ın (aleyhisselâm) kıssası ile teselli bulmuş olur. İtirazdan doğan mahrumiyetin ilacı yoktur ve giderilmesi de mümkün değildir. İtirazın zararlarından biri ise mürid için feyiz yollarının kapanmasidir.
İmam İbn Hacer el-Heytemi ( rahmetullahi aleyh) şöyle buyurmuştur:
“Şeyhler için tevil kapısını açan, onların hallerini görmezlikten gelen, işlerini Allah Teâlâ'ya havale eden, kendi nefsiyle ilgilenen ye gücü yettiğince nefsiyle mücâhede eden kimsenin en kısa zamanda maksatlarına ulaşması ve muradına ermesi umulur.” İbn Hacer el-Askalâni, el-Fetâv4 el-Hadisiyye, s 56.
-Şeyh birtakım fiillerini kendi makamı ve hali gereği yaptığından mürid, şeyhinin her fiilini, kendisi emretmedikçe yapmamalıdır. Çünkü şeyhin kendi makamı gereği yaptığı bazı fiilleri yolun başındaki mürid için öldürücü bir zehir olabilir. İlaçlar da böyledir. Bazı ilaçlar kimine fayda verirken o ilacın muhatabı olmayan bir başkasını zehirleyebilir.
-Mürid zâhiri anlamda, ilim ve amelde üstün olsa da şeyhinin halife ve müridlerin den görevlendirdiği kişilerin söylediklerine itaat etmelidir.
-Mürid şeyhi ile konuşacağı vakitleri bilmelidir. Bast (manevi ferahlık duyduğu) vakitlerinde onunla edep, huşü ve tevazu ile kendi mertebesi ve haline göre gereğinden fazla kelâm etmeden konuşmalıdır. Ardından şeyhinin cevabını dikkatli bir şekilde dinlemelidir. Aksi takdirde fütuhattan (manevi feyiz yoluyla gelen sırlar) mahrum kalır. Mahrum kaldığı şey ise ona tekrar çok nadir döner.
-Şeyhinin meclisinde mürid, onun duyacağı bir şekilde alçak sesle konuşmalıdır. Zira büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmak edepsizliktir. Mürid, şeyhine karşı söz ve hareketlerinde, soru ve cevaplarında rahat davranmamalıdır. Çünkü bu durum müridin kalbinden şeyhinin heybetini düşürür ve manevi ikramlardan mahrum kalır.
-Bir kimse şeyhe bir soru sorduğunda mürid şeyhin huzurunda o kimseye cevap vermeye kalkışmamalıdır.
-Mürid, bir mecliste şeyhinin müsaadesi yoksa kesinlikle konuşmamalıdır. Şeyhi yanında değilse kalben izin istemelidir. Bu da müridin yükselmesi için gereklidir. Zira o bunlara riayet ettiğinde şeyhi onu güzel bir şekilde terbiye eder, tezkiye suyundan ona içirir ve manevi bir sırla onu gözetir.
Mürid, şeyhinin meclislerine devamlı gitmelidir. Uzak bir belde de ise gücü yettiğince yine onu ziyaret etmelidir. Bu nedenle, “Terbiye edeni ziyaret etmek, terbiye olanı yükseltir” denilmiştir.
-Mürid, şeyhinin hizmeti ve yardımına koşmalıdır. Çünkü ihlâs ve sadakat bununla bilinir.
Şah-ı Nakşibend (kuddise sırruhâ) şöyle buyurmuştur: “Ben bu tarikatı kitaplardan değil hizmetten aldım. Bu da hizmetin faydasıdır. Herkes bir kapıdan girer, ben ise hizmet kapısın. dan girdim.”
Tembih
Mürid şeyhinin masum (günahsız) olduğunu düşünmemelidir. Zira şeyh ne kadar kâmil olsa da masum değildir. Çinkü masum olmak, peygamberlere özel sıfatlardan biridir. Şeyhin birtakım yanlışları olabilir. Fakat bu yanlışlarda ısrarcı olmaz. Ancak mürid şeyhinin bütün emir ve yönlendirmelerinde devamlı hata ihtimali de aramamalıdır. Aksi takdirde kendisini istifadeden alıkoymuş olur. Böyle davranan mürid, doktora gidip sürekli doktorun hata yapabileceğini düşünen hasta gibidir. Bu durum, hastanın doktora olan güvenini zayıflatır ve kalbinde doktora karşı şüphe oluşturur. Bu durumda olan biri doktorun söylediklerine kulak asmaz, iyileşmesi gecikir.
BİR CEVAP YAZ
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *
Önemli konuydu sağolun
Allah razı olsun